Loading

UYKU SERSEMİ (HAKAN BIÇAKÇI) Zeynep eray

Merhaba! Bugün başka bir kitap eleştirisi ile sizlerleyim. Bu blogumda Hakan Bıçakçı'nın "Uyku Sersemi" kitabını inceleyeceğiz. Hakan Bıçakçı ile başlayalım. İyi okumalar!

HAKAN BIÇAKCI HAKKINDA BİLGİ

Hakan Bıçakcı, 1978 doğumlu, İstanbullu bir yazardır. İlk romanı "Romantik Korku" 2002 yılında yayınlandı. Çeşitli dergilerde yazıları ve çeşitli derleme kitaplarında da öyküleri yayınlandı. Bazı ünlü romanları "Apartman Boşluğu", "Karanlık Oda" ve "Boş Zaman" dır. Türk fantastik alanında yeni nesil bir yazardır.

Hakan Bıçakcı, genellikle romanlarında okuyucularını karanlık ve biraz gerici bir ortam altına almıştır. Arkadaşları tarafından sabit fikirli, sempatik olarak tanımlanmıştır.

Şahsen ben hayal gücünün çok geniş olduğunu ve kafasında binbir tür şeyi düşünen bir insan olduğunu düşünüyorum. Kitaplarında kullandığı dil alışılmışın dışında, yazarın anlatımı okuyucuyu adeta farklı bir dünyaya sürüklüyor. Ayrıca yazar yazılarında bazı detaylara da yer vermeyi seviyor. Sürekli "Filtre kahve" ve "koyu yeşil" terimlerine rastlanması gibi.

KİTAP HAKKINDA BİLGİ

1. BASKI 2017, İstanbul (Kapak: Koray Ekremoğlu)

Kitap, İletişim Yayınları tarafından yayınlanmış. Üç bölümden oluşan bu kitap Ekim 2017'de yayınlanmıştır. Kitabın türü kurgudur ve birçok insan tarafınan beğenilmiştir.

KİTABIN İÇERİĞİ

Kahraman Kara, kitaptaki ana karakterimiz. Kendisinin neler düşündüğünü ve ne yaptığını onun gözünden okuyoruz. Kahraman hakkında inceleme yapılacak olunursa, film izlemeye ve müziğe olan ilgisi ön planda. Ayrıca evinde beslediği hayvanı da var, kedisi Berna. İlerleyen zamanlarda köpekler de dahil oluyor. Mutlu ve gayet memnun bir Kahraman ile karşılaşıyoruz kitaba başlayınca, hatta bundan dolayı kitap "Mutlu Son" ismiyle başlıyor. Ancak zamanla karakterindeki değişimleri hepimiz fark ediyoruz.

Ayrıca bazı değişik özellikleri de var. Birçoğumuzda "tik" dediğimiz kasılmalardan, rahatsızlıklardan vardır. Kahraman'ın da rahatsız olduğu ortamlarda gerildiğinde gözünde kasılmalar meydana geliyor. Bu detayın varlığı karakteri daha da ilginç hale getiriyor.

Aynı zamanda Kahraman, bir yazar. Bu konuda babası onu ne yazık ki desteklemiyor. Bahsedildiğine göre babası aslında onun plastik işinde daha başarılı olabileceğini düşünüyor.

Kitabın konusu ise distopik. Kahraman, liste bağımlısı bir insan. Her şeyi listeliyor, filmlerden yaşadığı ve bağımlı olduğu şehre kadar. O şehrin de bir rehber kitabını yazıyor ve o kitabın yayınlanması için bir yayınevi ile görüşüyor. İşte her şey bundan sonra oluyor. Kahraman, her gün önünden geçtiği kafenin, pastanenin, kitapçının tek tek kapandığını fark ediyor. Ne yazık ki bu şehir rehberi kitabı da romanın sonunda farklı bir şekil alıyor. Kahraman, bu değişime ayak uyduramamakla beraber kendisinin de değiştiğini hissetmeye başlıyor. Sevgilisi Elif, onun uyurken fotoğrafını çekiyor. Kahraman görünce kendisi olduğuna inanmıyor ve başka bir adam sanıyor. Hatta bundan o kadar emin oluyor ki, Elif ile neredeyse kavga ediyorlar. O günden sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını anladığını söylüyor Kahraman.

"...Tam bakışlarımı çekiyordum ki acayip bir şey dikkatimi çekti. İçime bir buz kütlesi düştü. Fotoğraftaki ben değildim. Benim üzerimdeki kıyafetle, benim kanepemde, benim kedimle uyuyan, ben yaşlarda bir adamdı. Bana benziyordu ama kesinlikle ben değildim." (sayfa 84)

Kahraman, kentsel dönüşüm ile çatışıyor. Kentsel dönüşüme ayak uyduramıyor, ne olduğuna anlam veremiyor. Özellikle rüyalarında da bu sıklıkla görünüyor. Rüyaları aslında kitabın en ilgi çekici kısımları olabilir. Çünkü rüyalar ve gerçeklik bu romanda birbirine bağlantılı olarak anlatılıyor.

Aslında "kabus" da denebilecek bu rüyalar, Kahraman'ın değişiminde büyük bir rol sahibi. Mesela Kahraman ve siyah bir örümceğin arasında yaşananlar gibi. “Boynumdaki ürpertici kaşıntıyla yerimden sıçradığımda salon zifiri karanlıktı.” (sayfa 19) Kahraman'ı burada o uyurken gerçekten bir örümcek ısırmış ve buna tepki vermiş olabilir.

“Manav, mahallenin son yeşil alanı olan marulları toplayıp gitmişti. Sanki ben her bakışımdan sonra kaydetmeyi ihmal ettim diye. Geriye uçsuz bucaksız, boğucu bir çamur deryası kalmıştı.” (sayfa 140) Kahraman'ın duygusal olarak bağlı olduğu şehir tarafından ihanet edilmiş gibi hissettiği de anlaşılıyor. Rüyalarında bu düşünce birçok yerde Kahraman'ın karşısına çıkıyor ve Kahraman bir kez daha altında olduğu baskıyı hissediyor.

Bir başka olay ise Kahraman'ın söyleşisinin yarısında kitapçının kapanıyor olduğunu öğrenmesi. Söyleşi kaydını dinlediğinde, kendi sesini tanıyamıyor. “İnsana kendi sesinin kaydı farklı gelir elbette ama bu gerçekten başka birinin sesiydi.” (sayfa 38) böyle hissetmesinden de okuyucular, Kahraman'ın başka birine dönüştüğünü ve onun da böyle düşündüğünü anlayabiliyor.

Kısacası Hakan Bıçakcı bu kitabında kentsel dönüşümün bireyi nasıl etkilediğini anlatmış bizlere.

ÖNERİ VE YORUMLAR

Kitap açıkçası çok hoşuma gitti. Günlük yaşamı konu alan ve 1. şahıstan yazılan kitaplar hep hoşuma gitmiştir. Bu kitabın da tadı daha önce hiç karşılaşmadığım bir tattı, farklı hissettirdi. Özellikle "başkalaşma" teriminin açıklamasının mükemmel bir şekilde anlatıldığını düşünüyorum. Beni en çok etkileyen kısımlar Kahraman'ın rüyaları oldu. Ayrıca kitapta zamanla Kahraman'ın nasıl bir baskı altında olduğunu hissettim ve ben de onunla beraber stres oldum. Kitap çok gerçekçiydi.

Okuduğunuzda duygularınızın zorlandığını hissedeceğiniz, Kahraman gibi direnmeye çalışacağınız keyifli bir kitap. Tüm okuyucularıma bu kitabı öneriyorum.

Not: Kitabı klasik müzik (Mozart, Beethoven, Chopin, vb.) dinleyerek okursanız kitabın daha derinine indiğinizi ve daha iyi konsantre olduğunuzu göreceksiniz. Denemenizi tavsiye ederim.

Okuduğunuz için teşekkürler, bir sonraki blogumda görüşmek üzere!

Created By
Zeynep Eray
Appreciate